24 Şubat 2011 Perşembe


bir damla düşüyor…şıp. kafamdaki ses;”shit!” bir damla daha;şıp. kafamdaki ses;”shit!” 
bu benim sabahın köründe okula gidişimin özeti şu 2-3 gündür. şimdi işin garibi ben bu tepkileri niye ingilizce veriyorum bilmiyorum. böyle tepkiler verirken bir yandan kafamın içindeki başka bir ses bana “amerikan uşağı seni!!” diye bağırıyor. benim ona tepkim; “bullshit!” oluyor bu sefer. 
şimdi ben normalde küfür edebilen bir insan değilim. öyle “bok,sıç” haricinde küfür edemem pek. yani etmem değil hakkaten edemem ama ingilizce olunca bildiğin ağzı bozuk bir insan oluyorum. yani daha doğrusu kafası bozuk bir insan oluyorum. çünkü ben bu küfürsel (küfürümsü!) tepkileri hep kafamın içinde veriyorum. niye öyle oluyor? çünkü kafam bozuk. hani ‘broken’ manasında,’out of order’ olandan. 
valla bak. benim kafam dev bir kedi bile olabilir. bunu size ispatlicam.
coming soon…(LAN!)

16 Şubat 2011 Çarşamba

Ölümlü gülümlü yazı.


Hayatımın oldukça sıkıcı bir döneminden geçiyorum bu aralar. Okul açıldı,okula git,eve gel,ne yapsam tabi ki açayım bilgisayarı dizi izleyeyim arada twitter'a,facebook'a,tumblr'a bakarım,olmadı film izlerim. Bütün bunları yaparken yaşadığım heyecanlar yarın ne giysem ve acaba dizinin yeni bölümü geldi mi tarzı şeyler.
Hal böyle olunca yaşadığım stres de çok sanal oluyor,günlük streslerim de var tabi ki;mesela okulda çapraz düştüğüm için alttan ya da üstten baya dersim birikti,bunun yanında yazın en iyi 2 arkadaşım Amerika'ya work and travel'a gidiyor ve ben gidemiyorum,hem yaz okuluna gitme gereğim hem de maddi sıkıntılardan dolayı,en azından wat'a daha önce gitmiştim de çok içime batmadı,içime batan twitterda her bir follower'ım bir lira verse gidiyorum wat'a ama naparsın kısmet.
Her neyse sanal streslerim daha basit şeyler,stresten çok beni sinir eden şeyler;mesela facebook listemdeki bazı kızların statuslarına en basit şeyleri bile aşksal konulara çekilebilecek şekilde yazmaları; "çok özledim,onsuz olmaz.." genellikle çok özlenen şey memleket,onsuz olamayacağı kişi de annesi oluyor hatta aşık oldum yazsalar bile bu bir çanta falan çıkıyor.Öl 1. 
Başka bir şey de formspringte soru sormak yerine hayat hikayesini anlatan tipler ve tabi ki sapık sorularla gelen anonimler,hayır ben orayı açtıysam n'olur soru sorun diye açmadım ki,eğer soracak bir şeyi olan varsa sorsun diye açtım ya da hani komikli sorular gelsin gülelim eğlenelim diye açtım.Öl 2.
Bir de twitterda herkesi takip edip,sonra yazdığı bir şey olmadığı halde geri takip edilmediği için unfollow eden bir de veda reply'ları yazan insanlar var ki diyecek şey bulamıyorum,adamın 87361498 tane twiti var 10 kişi tarafından takip ediliyor ama 8000 kişiyi takip ediyor sonra da geri takip edilmiyor diye herkesi teker teker unfollow ediyor,yürek ister be kardeşim.Bu da öl 3.
Tumblrda iskelet kadar zayıf kız fotoğraflarının yanında paylaşılan pasta,muffin,waffle,börek,kek,çörek,makaron fotolarından bahsetmiyorum bile,ha bir de bu kızlar elinde "eat" yazan tabelalar falan tutyorlar,komik oluyorlar.Öl 4.
Bu kadar siteden bahsedip facebooktan bahsetmezsem olmaz, Allah'a inanıyorsan bunu paylaş,zıkkımın kökü için 1 zilyon üye, bilmemkim seni dürttü ve tabi ki erasmus mertebesine erişen öğrencilerin parti fotoğrafları üzerimde çok baskı oluşturuyor.Öl 5.
Daha ölürdüm de aklıma gelmiyor şu an,televizyon reklamlarına değinmedim daha zaten. Neyse biscolata starz açarım youtube'dan çok sinirlenirsem. Şimdilik bunlara gıcığım var ama hayat çok stresli be gülüm.

14 Şubat 2011 Pazartesi



"Aura,Teozofi’de kullanılan bir terim olup, canlıların bedenlerinden yayıldığı varsayılan ışınımla oluşan ve gitgide yayılan tesir kuşakları tarzında kendini gösteren elektromanyetik alana verilen addır." diye yazıyor Vikipedide. İnsanlardan yayılan güç ve etki kuşakları yani. Renklerinin de anlamı varmış şöyle ki;


KIRMIZI : 
Potansiyel:Liderlik 
Bu güçlü bir renktir.İnsana güçlü bir ego ve başarılı olmak için güçlü bir arzu verir. Pozitif hallerinde taban rengi kırmızı olan kişiler başkalarına esin verecek enerji, karizma ve dürtülere sahip oldukları için genellikle sorumluluk isteyen, liderlik konumlarına otururlar. Sevgi dolu ve sıcak kalpli olurlar ayrıca fiziksel olarak da güçlüdürler. Negatif hallerinde ise asilik, hırçınlık, isyankarlık, öfkeli tutum, kötü niyetlilik, yıkıcı tavırlar hatta nefrete kadar varan özellikleri taşırlar. Fakat kırmızı renk çok koyu tonda ise asil davranışlardan yoksunluk, egoistliğin göstergesidir. Koyu kırmızı renk aynı anda ihtirasında işaretçisidir. Sisli bir görünüm alırsa ihtiras titreşiminin kirli ve sağlık dışı olduğu manasına gelmektedir. Özünde kahverengi ton bulunan kırmızı renk korkunun; kahverengi ton koyulaşarak siyaha döndüğündeyse negatif titreşimli niyetin habercisidir. Kırmızı rengin içerisinde hafif sarımsı tonda bir renk olması halinde istem dışı duygu ve istekleri sergilemektedir. Açık kırmızı renk sinirli bir yapıyı simgeler. Parlak, berrak kırmızı renk tonu ise canlı enerjiyi, eli açıklığı, fizik sağlığı da belirtir. Parlak, gül rengi tonu ise evlat sevgisini, yuva sevgisini simgelerken, kırmızının pembemsi tonu ise, mutluluk, huzur, yumuşak yürekliğin habercisidir. 
TURUNCU : 
Potansiyel: Uyum ve İşbirliği 
Turuncu şefkatli bir renktir. Genellikle sezgileri güçlü, dokunmayı seven ve anlaşılması kolay insanların rengidir.Bu kişilerin yanında başkaları kendilerini rahat hisseder. Düşünceli, pratik ve ayakları yere basan kişilerdir. Bu renk en berrak tonda bulunduğu zaman taşkın güç potansiyelini ve canlılığı göstermektedir. Turuncunun olumsuz konumu kırmızı tonlarına kaçtığı zamandır ve ben-merkezcilik, egonun habercisidir. Tembellik ve “hiç umurumda değil” tavrının yansımasıdır. 
SARI: 
Potansiyel: Yaratıcılık ve zihinsel parlaklık. 
Taban rengi sarı olan kişiler heyecanlı, değişken ve heveslidirler. Hızlı düşünürler, başkalarını eğlendirmeyi ve eğlenmeyi severler. Sosyaldirler ve uzun uzun sohbet etmeyi severler. Her türlü konuda konuşabilirler. Parlaklaşıp altın rengi tonuna doğru değişim gösterdiğinde zekada yükselme, ruhsallık aracılığıyla gerçeklenen arınmayı göstericidir. Sisli veya çamurlu gibi olan sarı renk ise cin düşüncelere sahip olmayı, kurnazlığı, açgözlülüğü ve ben merkezci egoistliği gösterir. Bu olumsuz durumda utangaçlığı ve yalan söyleme eğilimini de ortaya çıkarır. 
YEŞİL : 
Potansiyel: Şifa 
Dengeselliğin rengi olan yeşil aynı anda kalbin de yansıtıcı rengidir. Zümrüt renginin tonlarına büründüğünde şifayı temsil eder. Eğer birinin aurasında zümrüt yeşili rengi çokça bulunuyorsa, o kişinin şifa yeteneğine sahip olduğunu ve şifa sanatıyla alakalı olduğunun habercisidir veya o alan üzerinde uygulamalar yaptığının belirtisidir. Işık tayfının merkezi rengi olan yeşil bir insanın aurasında görüldüğü takdirde ahenk, denge, uyum, esnek davranışların göstergesidir. Yeşilin tüm açık tonları uyumlu olmayı, barışçı yapıyı, yakın alakayı ifade eder, genellikle anlaşması çok kolay insanlardır ama gerekli olduğu zaman son derece inatçı olabilirler. Negatif anlamda ise aşırı bencilliğin, tam bir egoistliğin göstergesidir. Fakat yeşil renk çamurlu veya sisli gibi gözüküyorsa, o kişide üç kağıtçılığı ve açgözlülüğü sergilerken; kahverengimsi bir tona döndüğünde ise kıskanç davranışların habercisidir. Bu negatif çizgiler kişinin katı ve olaylara karşı esneklik olmamasının nedenidir. 
MAVİ : 
Potansiyel: Değişkenlik 
Bu kişiler genellikle pozitif ve hevesli oldukları için mavi taban rengi olarak harika bir renktir. Bu rengi taşıyan kişilerin auraları geniş ve parlaktır. Herkes gibi iniş ve çıkışları çok olmasına rağmen zorlukları kolaylıkla aşarlar. Yürekleri her zaman genç kalır. Samimi ve dürüst olup akıllarındakini söylerler. Oldukça eski zamanlardan itibaren dini duygu ve sezgisel anlayışın sembolü olarak kabul gören mavi rengi en yüksek seviyede Üçüncü Gözle, yaratıcılık, ilham ve zekanın daha yüksek formsal titreşimi ile ilişkilidir. Mavi renk şifacının ilk görebildiği renklerden biridir. 
ÇİVİT MAVİSİ 
Potansiyel: Başkalarına karşı sorumluluk 
Aurada mavi, çivit mavi tonda renge doğru koyulaştıkça sadık bir kişiliğe, dini inançları olan birinin karşımızda olduğunu haber verir.Sıcak, şifa veren ve doyurucu bir renktir. Taban rengi çivit mavisi olan kişiler genellikle insanı yardım konularıyla ilgilenirler. Başkalarına yardım etmekten ve sevdiklerini çevrelerinde görmekten hoşlanılırlar. Sevdikleriyle beraber çok mutludurlar. Hayır demeyi başaramazlar ve bu yüzden de çok istismar edilirler. İşlere başlama konusunda çok iyidirler ve heveslidirler ancak bitirmeleri aynı azimle gerçekleşmez. İçerisinde kahverengi tonları veya siyah tonlarına yakın renkleri barındıran mavi rengin negatif tarafıyla dini duygularda, ruhsallığın karanlık yönlerine doğru bir sapmanın belirtisidir. 
MENEKŞE MORU : 
Potansiyel: Tinsel ve Entelektüel gelişme 
Kırmızı rengin ve mavi rengin karışımlarının oluşturduğu mor menekşe rengi çok yüce ruhani hedefleri ve ruhsal gücü simgelemektedir. Ruhsal tekamül yolunda çok ilerlemiş birinin aurasında menekşe rengi ağırlıklı olarak görülür. Taban Rengi menekşe moru olan kişiler yaşamları boyunca tinselliklerini geliştirirler. Öğrenmeye ve bilgelikleri arttıkça auraları da genişler ve parlar.O hep asil bir kişilik yapısını, kraliyet rengini temsil ettiği gibi, aura üzerinde bir yalıtıcı ve arıtıcı olarak da işlev yapar. Ortak bir renk olmadığı için her aurada gözükmeyebilir. O yüksek alemlerden yansıma yapan bir renktir, sadece spiritüel üstatlarda görülmektedir. Eflatun tonuna doğru kaçtığında yüksek ruhsallığı ve canlılığı, leylak rengi tonuna doğru derinleştikçe de şefkati ve özverili bir kişiliği simgeler. Üstadın tekamülü esnasında pozitife doğru ilerleme oldukça da oradan yayılarak ışık aracılığıyla bütün aurayı doldurarak, kendini hissettirir. Bu rengin negatif çizgisi başkalarına itici gelen bir üstünlük taslama olarak ortaya çıkabilir. 
KAHVERENGİ : 
Potansiyel: Sağlık sorunları 
Renk çarkı içerisinde yer almayan, fakat tüm renklerin karışımından oluşan bir renktir. Bazı kişilere göre ona işadamlarının rengi de denilmektedir. Lakin genelde fiziksel hastalıkları algılattıran bir renk olduğu için aurada görülmesinde olumsuz etkileri hissedilebilir. Şifacıların çoğu kahverengi renk ile negatif beşeri özellikler arasında bağlantı kurmaktadır. Bu renk gözüktüğünde cimriselliği, açgözlülüğü ve alt düzeydeki maddi içgüdüleri simgeler. Bir şekilde titreşimsel etkileri en üst seviyeye ulaşır. Bu da altuni kahverengi tonda olduğu zamandır ve o zaman çalışkan, organize ve yöntemli bir karakteri simgelemektedir. 
SİYAH : 
Potansiyel: Yaşamı reddetme 
Her cins seviyede karanlığın habercisi olan siyah aynı anda ışığın yokluğu anlamına da demektir. Tek istisna hali ise fizik bedenle eterik beden arasında dar bir bant şeklinde görüldüğündeki halidir. Buna fiziksel aura demekteyiz. Bu, aurayı doldurduğunda yaşamı, yaşamın kendisini yadırgamak hatta reddetmek manasın gelmektedir. Başka bir şekilde aura içinde çizgiler halinde gözüktüğünde pozitif yönleri öldürür. 
GRİ-GÜMÜŞ : 
Potansiyel: 
Potansiyel: Sıradanlık 
Gri-Gümüş aurada pek rastlanan bir taban rengi değildir. Bu kişilerin hayal güçleri kuvvetli olup büyük fikirlerle doludurlar ama ne yazık ki bunları hayata geçiremezler. Yeterli motivasyonları yoktur.Bu renk ise durgunluğu, donukluğu, alışılagelmiş bir karakteri sergileyen bir renktir denilebilir. Fiziki seviyede de donukluğu, durgunluğu belirttiği gibi, pek çok zaman hastalıklarla beraber gözüken insanın canlılıktan yoksunluğunu da simgelemektedir. Koyu ve kurşuni tonlarda hale gelmesi ise korkulara, karmaşalara hatta hastalık derecesine varan karamsarlığa habercidir. Bu renk aura içerisinde gözüktüğünde ise, güven eksikliğini hatta beraberinde aldatıcı kişiliği simgelemektedir. Ancak bir kez motive olma şansını yakalarlarsa, bu kişilerdeki gelişmeler sevinç verici başarılar haline dönüşebilir. 
ALTIN : 
Potansiyel: Sınırsız 
Bu taban rengi açısından en güçlü renktir. İnsanlara geniş boyutlu projeleri ve kafalarına koydukları her şeyi gerçekleştirme gücü verir. Karizmatik, çok çalışkan, sabırlı ve kendilerine amaç belirleyen kimselerdir. Yaşamda en büyük başarılarını geç kazanırlar. 

PEMBE: 
Potansiyel: Finansal ve maddi başarı 
Bu narin görünümlü renk inatçı ve kararlı insanların auralarının taban rengidir. Bu kişilerin çıtaları yüksektir ve sarsılmaz bir karalılıkla amaçlarının peşinden giderler. Güç ve sorumluluk gerektiren mevkilere gelmeleri rastlantı değildir. Aslında derinliklerinde alçakgönüllü, sakin, sevgi dolu, nazik, ve şefkatli bir kimlik barındırırlar. Sevdikleri çevresinde olduğu zaman çok mutlu olurlar. 
BRONZ: 
Potansiyel: İnsancıllık 
Bu sonbahar renkli taban rengi, neredeyse paslı olan görünümüyle çok çekicidir. Taban rengi bronz olanlar başkalarına özen gösteren, insancıl ve yardımsever insanlardır. Yumuşak kalpli ve cömerttirler. Hayır demeyi bilemezler ve istismara çok uğrarlar. 
BEYAZ : 
Potansiyel: Aydınlanma ve esin 
Beyaz saflığın rengidir ve taban rengi olarak çok az görülür. Tüm renkler beyazdan geldiği için diğer anlamda ışığın rengidir. Bu kişilerin egoları neredeyse yok gibidir.Kendilerinden çok başkalarının iyiliği için çalışırlar. Ruhsal anlamda ise mükemmeliyet, birliğe ve bütünlüğe ulaşmanın, aydınlanmış erdem sahibi varlıkların kendisini anlatma şekli beyaz rengin ortaya çıkması neticesinde olmaktadır. 



Ayrıca her insan üzerinde ruhsal, zihinsel, duygusal ve eterik olmak üzere dört temel aura katmanı mevcutmuş. Bütün bu aura olayını duyduğumda kaç yaşındaydım bilmiyorum ama kesinlikle inanmıştım. Her insanın duygularının,düşüncelerinin içlerinde kalmayıp,dışlarına taştığına hatta bu dışarı taşan duygu ve düşüncelerin her zaman beni büyüleyen ve adına 'renk' denen bir görsel olarak taştığına inanmak benim için hiç zor olmamıştı.
Asıl düşündüğüm,kim bilir bir günde kaç kişinin aurasıyla buluşuyor auralarımız;birine sarıldığımızda,öptüğümüzde,tokalaştığımızda hatta yanından geçerken kaç kişinin etki alanının kendi etki alanımıza dokunmasına,renklerin birbiriyle karışmasına izin veriyoruz. Kimlerin üzüntüsüne karışıyor mutluluğumuz ya da kimin heyecanını,aşkını çalıyor kendi sıkıntımız,yalnızlığımız. Neşeli bir ortamda neşelenişimiz,sıkıntılı insanların yanında bunalışımız bana Avatar filmindeki Pandorada canlılar arasındaki bağlantıyı anımsattı.
Tek başına hissetmenin olmadığını,aslında herkesin hissettiklerinin iç içe olduğu bir dünyada yaşadığımızı,birbirimize yaşattığımız her şeyi aslında kendimize yaşattığımızı anladığımızda auralarımızdaki değişimi de görmek isterdim. 

7 Şubat 2011 Pazartesi



orada olduğunu sandığınız şeyler o kadar hızlı kayboluyor ki. hele de elinizde tutmak için hiç bir şey yapmadan seyrederken ve onun hep orada olacağını düşünürken bu kayboluş daha çabuk oluyor. göz açıp kapayıncaya kadar geçmiyor zaman,gözünüzü bile açamadan geçiyor,kapadığınızda daha çabuk akıyor göz kapaklarınızdan.
hayır,tamam,zaten gidecek de bari bir haber verse. zamanın giderken beni almasını seviyorum ama bıraktığı yerleri sevmiyorum,sanırım yolda uyuyakalıyorum;hep yanlış durakta iniyorum.

çektim isyan bayrağını.


otobüste cam kenarında yanımda oturan ve son durağa yaklaşırken birden hareketlenen,hazırlanmasıyla beni baskı altına alan,herkesten önce inme heveslisi teyzenin önünden bir gün bir çekilicem artık o gazla camdan mı uçar,otobüsün içinde delik açılmış balon gibi uçuşmaya mı başlar orası beni alakadar etmez.
teyze zaten son durağa geliyoruz,şu gerçeği kabullen: HERKES İNECEK!

hayat,bir otobüsün camından hele de güzel bir şarkı kulağınızdan içeri akıyorsa oldukça film tadında. 
herkesin kendi filminin yönetmeni olduğunu anladığımda çok küçüktüm.kendimi başkalarının yerine koymaya çalışıp onların ne düşündüğünü,neler yaşadığını hissetmeye çalışırdım,küçükken gerçekten çok özel bir insan olduğumu zannederdim işte biomda da yazdığı gibi ay savaşçısı olmayı beklerdim,aslında özeldim de çünkü kimse dünyayı benim gözlerimin arkasından görmüyordu,göremeyecekti de ya da gördüklerimin bana hissettirdiklerini tadamayacaktı.
herkes bir zamanlar çok özeldi,bunları düşünmeyi bırakıp da başka telaşlara düşmeden önce.
şimdi o küçükken farkında olmadan yaptığım empati denemeleri beni insanların hissettikleri konusunda fazla hassas yaptı.artık insanlar gülse bile ben yansımalarında ağladıklarını görebiliyorum ve bazen gerçekten onların hissettiklerini içimde hissedebiliyorum. http://www.youtube.com/watch?v=S-v8LfS6Dv4


resimde görmüş olduğumuz hayvanın adı koala. tabi bunu bildiğinizi biliyorum ama önemli olan aramızdaki koalaları tanıyor muyuz?
nerede yaşarlar,nasıl davranırlar,neye benzerler?
koalaların doğal yaşam yeri otobüslerdir. evet otobüslerdir ve genelde kapıya yakın yerlerde yaşarlar. evet bildiğiniz yaşarlar ve katiyen arkaya ilerlememek en bilindik huylarıdır. ayrıca direğe sarılmak suretiyle kimsenin direklerine tutunmasına izin vermezler çünkü sanıyorum oraya kokularını bırakıyorlar. 
koalalalalalalala istikrarlı bir şekilde söylenince çok neşeli bir ses öbeği ortaya çıkarır.

karizmatik yeni bir deterjan mı?

İnsanlardaki “Haydi karizmatik olayım.”,”Haydi farklı olayım.” tarzı motivasyonları çok garipsemelerdeyim. Hatta bunun sayesinde garipsemelerdeyim gibi kelimelerle dilin yaşayan bir varlık olduğunu da kanıtlamalardayım. (bknz:Anne ben Ayşegillerdeyim.) 
Mesela ben o kadar karizmatik bir insanım ki herkes yürürken gözünü açık tutuyor diye gözümü kapayarak yürüyorum.Bazen karizmatikliğimden ölücem diye korkuyorum. Mesela bazen herkesin güldüğü esprilere burnumdan “hff” diye nefes vererek ve küçümser bakışlar atarak karşılık veriyorum sonra masada rüzgar esiyor saçlarım savruluyor.gibi.
Bazı insanlar bazı şeyleri herkes gibi yapmayınca ya da başkalarının yaptığı şeyleri küçümseyince,harcanan emekleri boş emekler gibi gösterince,başkalarının beğendiği şeyleri beğenmiyor havasına girince ve bunlarla dalga geçip bunu bu şeyleri beğenen insanları aşağılama boyutuna vardırınca karizmatik olduğunu sanıyor. (bu cümleyi hemen bir Türkçe hocasına yolluyorum.baya öğrenci terletir bu. evet.) Sonra bu insanlar düşüncelere saygı diye car car car bağırmayı da biliyor ki hani hem karizmatik hem duyarlı hem de bilinçli gençlik onlar çünkü.
Bence insanlar karizmatik olmaya çalışmaktansa,karizmatik olmadıkları ve herkes gibi oldukları gerçeğine alışmaya çalışsınlar. 
Ben size karizmatik olmayın demiyorum,hobi olarak yine olun.
mucuk.




Tüm yalanlarım gerçekti oysaki,dönüşmelerini ben de istemezdim ancak sussam da değişen bir şey olmadı.
Tüm gerçeklerim yalandı aslında,ne kadar istediysem de onlar gerçekliklerini bir türlü sevemedi.
Şimdi kalbiyle bizi içeri alanlar,gözleriyle kapı dışarı ediyor.Sözleriyle yaralayanlar,iyileştirmeyi beceremiyor.
Şimdiye kadar güvendiğimiz,tuttuğumuz tüm eller birleşse durdurdu bizi halbuki,gitmezdik bu kadar ileri ve bu kadar geri.
Belki baştan kaçsaydık,kurtulurduk yalnızlıktan.Şimdiyse bir avuç şiir elimizde kalan…

önemli olan 'hiç' güzelliği.



Ergenlik zamanlarından kızlar bir araya toplanınca illa konuşulan konular vardır;erkekler gibi.Yani çok önemli şeyler konuşmayız biz kızlar o dönemlerde.(şaka)
Neyse o dönemde hangi kıza sorsanız çıkacağı erkek yakışıklı olsun isterdi.”Yaa kızlaarr,ben yakışıklı olmazsa çıkmaaam bi de uzun boylu olsun ama şöylee esmer olsun ama çok kara da olmasııın,ayy Ayşe’nin yanındaki çocuğu gördünüz müüüüğğğ çok yakışıklıydııı ne buluyosa Ayşedee” gibi muhabbetler döner hatta.”Ay biz hiç böyle şeyler konuşmazdık diyen kızlar da zaten bu tür aşk meşk işleriyle ilgisi olmayan kızlardır ki bunun sebebi de zaten aşk meşk işlerinin onlarla ilgisinin olmamasından kaynaklanır.Bu tür kızlar da ayrıca ilgilenilmesi gereken kızlardır zira kendileri ergenliği yüksek atlamada rekor kıracak bir başarıyla atlar “bu kim lan!” tepkisi verdirecek kadar gelişip level atlayarak geç de olsa aşk meşk olaylarına geç kalmışlığın verdiği gazla bodoslama dalarlar. 
Ben bunca zaman bu “ay ben yakışıklı olmazsa çıkmam”cı kızların daha yakışıklı biriyle çıktığını da görmedim çünkü bu yakışıklılık arayışı konusu geçen yakışıklının bulunamayışı dolayısıyla “eh bu da olur”culuğa bırakır kendini ve bu durumun savunması da “ama çok iyi çocuk”a döner.Ergenliğin nasıl yüzeysel bir dönem olduğu ise tüm bu sevgili arayışlarındaki kriterlere bakılarak görülebilir.
Yaş ilerledikçe,yani evlenme zamanına yaklaşıldıkça kriterler genişleyerek;
“anlayışlı olsun,beni sevsin,bana değer versin,akıllı olsun,adam olsun”gibi özelliklere dönüşür ve bu kızımız en sonunda ortalama bir işi olan tepesi açılmaya başlamış göbekli ve esmer Türk erkeğiyle hayatını birleştirir.Üstelik bu adama aşkoşum bile der.
İşin garibi şimdi ben bunları tüm bu yüzeysellik,dış görünüş,dış görünüşten iç güzelliğine gelişim sürecini televizyonda dizi izlerken düşündüm.Öyle bir şartlanmışız ki güzelin güzelle,çirkinin çirkinle olacağına,dizideki yakışıklı karakterin beğendiği kıza yakınlaşmasına,”ay kız çok çirkin ya,bak şu güzelmiş o çocuk bunu sevse ya” diye bir tepki vermemle olayın farkına vardım bir anda.Adeta gerçekler bir tokat gibi su.. neyse.
Esas olan aslında gerçekten hiç güzelliği,hiç bir şeyi güzel olmasa da önemli olan o kişinin size hissettirdikleridir sonuçta.Çünkü aslında onunla olmanın size hissettirdiği şeye aşık olursunuz,çünkü insanlar her şeye rağmen bencil varlıklardır.


Telefonla konuşamama sendromu pek çok insanın başına gelir.Zaman zaman bu sendroma yakalananların haricinde benim gibi adeta bir huy edinen insanların da olduğu bir gerçek.
Arkadaşım,konuşma dediğin bol mimikli olur,araya da bir tutam jest eklersin karşındaki mest olur hatta seni alan yaşar dertlerini de boşar.Telefon sanki bu yapay dünyaya yapaylık eklemek için gelmiş bir icat.Garip yani ses bu yahu ne yüzünü görüyorsun ne bir şey,bir ses konuşuyor.O yüzden mesajlaşmak her zaman en güzeli.”Slm mrb nbr asl pls.”oh kebap. konuşurken kısaltmalar bile uzuyor seleme merebe nebere asele pelese gibi.Olmuyor yani.Konuşmanın doğasına aykırı bir kere.Bu 3G’yi de kesin benim gibi biri buldu.Kesin yani.O da daha tam oturmadığından mesela yemek isterken 3G kullanılamadığından falan internet de baya bir hayır duası alır benden.
Şimdi esas garip olan bu neden bu kadar stresli bir iş ve ben neden telefonda kibar olmam gereken insanlarla konuşurken bol miktarda kekeliyorum? Ayrıca bir şaka yapıyorsun arkasından itici itici kahkaha sesleri “HAHAHAHA”,hatta ben güler gibi yapıp,telefona burnumdan kesik nefes sesleri verip suratımda tiksinme ifadesiyle konuştuğum insanlar bilirim ya da sesim neşeli çıkarken ya da kibar kibar konuşurken garip mimikler kullandığım,saçma sapan işlerle uğraştığım insanlar var.Telefon çok iki yüzlü bir alet o yüzden.
Telefonla konuşan sevgililerin “hayır sen kapa,seen,yaa seeen kapaa” muhabbetleri de bu icadı sevmeme yardımcı olmuyor açıkçası.
Sonuç olarak kesinlikle olamayacağım meslekler var;sekreter olamam mesela ya da santral memuru.Aslında bence telefon iyi de çevresi kötü ya da tanısam severim bence.
iyi akşamlar.


Koşman gereken zamanlar var bazen ama sen yürümek istiyorsun.
Gerçek olman gerekiyor bazı zamanlar ama sen hayal olmak istiyorsun.
Dünyanın döndüğü yerlerde duruyorsun,zaman sana aldırmadan akıp gidiyor üstüne üstlük senin varlığının onun üzerinde hiç bir ağırlığı olmuyor.Seni görmüyor bile dünya aslında.Varoluşu sana bağlı değil çünkü ama senin varoluşunun sebebi o.Onsuz anlamsızsın,hiçsin,yoksun…
Hala dünyadan mı bahsediyorum emin değilim.Emin olduğum tek bir şey de yok aslında.Yani sanırım.
Bazı insanlar var;hayatınıza sızıyorlar ve siz fark etmeden yerlerini büyütüyorlar.Göle düşen bir damla gibi bir etki yaratıyorlar ve siz tepki bile veremeden her hücrenize yerleşiyorlar.Kurtulmak istemiyorsunuz ama kurtulmak isteseniz bile yapabileceğiniz hiç bir şey olmadığını biliyorsunuz.
Bazı insanlar var;hayatınızı istasyon olarak görüyorlar,geliyorlar,sizinle oturuyorlar,kalkıyorlar,yürüyorlar,koşuyorlar,konuşuyorlar ve varmak istedikleri yere varınca da öylece gidiyorlar.Sizde yarattıkları tek değişiklikse hafızanızda oluyor.
Koştuğumuz yerler var,yorulduğumuzda dinlendiğimiz insanlar…Dünya yuvarlak evet ama bence gittikçe küçülüyor.Hepimizi birleştirmeye çalışıyor,koştuğumuz yer olmak istiyor.


insanoğlu çok sevilmeyi sevmiyor,belki de kendini çok sevilecek kadar değerli hissetmiyor ve karşısındaki kişinin kendisini sevdiğini bilmesine rağmen yaptığı ilk hatada onu yerin dibine sokuyor.. sanki kendi açığı yakalanmış gibi.
bana yapılan hatayı asla affetmem diyen insanların kapılarından ürküyorum bazen,marifet kapıyı aralık bırakarak da insanlarla ilişkileri yürütmekte,yoksa hata yapmayan bir insanla arkadaş,sevgili vs. olmakta ne var,onu herkes yapar.

göremeyen gözler aynılıkların içinde hapsolur. insan her şeye alışır,iyi olanlara alışıktır zaten ve onları görmemeye de alışmıştır ama asıl kötü şeylere alışmasıdır insanın acizliği,kötülere alışan insan iyiyi isteme hakkından vazgeçer. suskunluğun başladığı yerde ezici sessizliklerin sesleri tırmalar kulakları. bir de başkasını yargılarken harcadığı enerjiyi,onu severken göstermez nedense. 
ve bazen insan aynaya bakarken kırılan ayna değil kendi olur..

6 Şubat 2011 Pazar



insanlar,
*bir rutine alışınca duygularının içi boşalıyor.
*hayallerinden biri ölünce,o ölü hayal tarafından zehirleniyor.
*nedense empati kuramıyor.
*o kadar çok değişiyor ki duyguları aşınıyor.
*o kadar çok ağlıyor ki gözleri kızarıyor.
*bazen o kadar gülüyor ki sonunda ağlıyor.
*aşık oluyor,ayrılıyor ve sonra daha çok aşık oluyor.
*çok üzülüyor.
*hiç mutluyum diyemiyor.
*insan olmayı sevmiyor.
insanlar çok acayip.

ben çok uzun süre;
ağlayamıyorum,dans edemiyorum,düşünemiyorum,ders dinleyemiyorum,odaklanamıyorum,sessiz kalamıyorum,mutlu olamıyorum,şarkı söyleyemiyorum,aşık olamıyorum,bir yerde oturamıyorum,gülemiyorum,susamıyorum,bağıramıyorum,tahammül edemiyorum,kitap okuyamıyorum,koşamıyorum,uyuyamıyorum,bir şey izleyemiyorum,gözlerimi kapayamıyorum,yürüyemiyorum,yazı yazamıyorum.
ben çok uzun süre sevemiyorum insanları,arada durup onlardan nefret etmem gerekiyor ki onları tekrar sevebileyim.
ama bu şarkıyı çok uzun süre dinleyebiliyorum; http://www.youtube.com/watch?v=a8aPyBr-_S0